2 Kasım 2017 Perşembe

Paslı Çivi

Nermin Yıldırım - Paslı Çivi

Sonbahar geldi. Ağır yorganlar misali havalandırılacak yer, Acem halıları gibi tokmaklanacak gök. Bazı yorgun hayvanlar kuyruğu kıstırıp dönerken yuvalarına, bazıları da dışarı süzülecek merakla. Ve biz gölgesine güvenenler, inceldiğimiz yerlerden kopup yaprak dökeceğiz usulca.
Nasıl da buruk bitiyor bir şeyler, öbürleri başlarken her defasında coşkuyla. Havada bir veda, havada merhaba.
Havada ölmüş şairlerin hiç ölmeyecekmiş gibi yazdıkları şiirlerden sarkan zarif dizeler. Havada hep yarım kalmış bir şeyler.
Sonbahar geldi. Havada buğulanan garip hüzzam, senin de içine sirayet etti. Gönlündeki sebebi meçhul gam, ruhun med saatinde köpürerek yükseldi.
Mevsim dönümü bahanesine sığındın ve derisinden sıyrılmaya çalışan minik bir hayvan gibi aniden hastalandın. İşten, okuldan yahut gitmen gereken o rutin mecburiyetten böylece kaçtın. En eski, en pejmürde, en tanıdık, en sıcak pijamalarını dünyanın seni incitmesine mani olacak bir zırh misali kuşanıp yatağına saklandın.
Sonbahar geldi. Dışarıda gök gürledi ansızın. Bulutların yırtılışını duydun. Yırtılan içerideymiş gibi, elini göğsüne götürdün. Titredin, ürktün, dışarı açılmayan kutular misali kendine sıkı sıkı kapandın.
İnsan hemen yadırgar vazgeçtiğini, sen de öyle yaptın. Hiç aldanmamış, hiç sevmemiş gibi korkarak, tiksinerek, yabancılayarak çabucak uzaklaştın. Düşününce aklın almadı hatta, onca zaman, kalbini kırmaya and içmişlerin arasında, kimselere çarpmadan, düşüp yere kapaklanmadan yürümeye nasıl dayanmıştın?
Dışarısı cehennem, dedin içinden. Dışarısı cehennem diye, ölümcül bir hasta gibi sayıkladın. Dışarısı cehennemse mesela, hiç incitmemiş, fakat hep incinmiş masum bir melek olduğuna kendini inandırdın. Kendini inandırdın gözlerinin yalan söylediğine. Başka türlü nasıl dayanır ki insan aynalara baktığında, ruhunun çirkinliğine?
Sonbahar geldi. Dizlerini karnına çekip rengini, kokusunu hatırlamadığın eski bir zamana sığınmaya çalıştın. Heyhat, zaman sığınabileceğin en son yer. Geçen ve giden bir şeye sığınabilir mi insan? Terk etmek üzere gelmiş birine?
Geçmiş çoktan geçti. Hatırlasana, daha önce de defalarca seni terk edip gitmişti. Her güzel anı biteceğini, her sevgiliyi gideceğini, her çocuğu büyüyeceğini bilerek, daha en başından bunun elemini ta içinde hissederek sevmemiş miydin? Vazgeçtiğini yadırgar insan, neyse ki. Peki vazgeçilen, yaşadıkça kanayan bir yaraya benzemez mi? Sahi, sen, dünyaya benden vazgeçti diye düşünmeye ilk ne zaman başlamıştın?
Sonbahar geldi. Dışarıda orta yerinden yırtıldı atlas. Sense kapattın kendini kendine, çektin karnını dizlerine ve uslanmayarak yanaştın mazinin gıcırtılı kapısının eşiğine. Zaman ancak bitince güzelleşiyor değil mi? Hayat da öyle sanılır. Hele ki umut tükenince, en güzel günler henüz yaşamadıklarımız değil, çoktan geride bıraktıklarımızdır. En fecisinin bile tortusunda bir parça neşe vardır. Öyle hatırlanır. Hayata ancak yaşadıklarını okudukları gibi değil, olmasını istediğin gibi hatırlayarak dayanırsın. Kendine de öyle.
Sonbahar geldi. Bir zamanlar revnakla parladığına inandığın paslı bir çivi olup yatağa çakıldın. Duvarda düzgün duramayan tablolar gibi sarktı üstünden ruhun. İlaçlar, doktorlar, beş yıldızlı tatiller, peşin fiyatına taksitli oturma grupları, iyi gün dostları, yoga kursları, hayatın anlamını yazdım diyen kitaplar... Kâr etmedi hiçbiri, şöyle bir dimdik duramadın. Hep bir yanın eğik kaldı, bu seni çok utandırdı. Sonbahar geldi. İnceldiğin yerden koptun ve kendine söylediğin bütün yalanları döktün önüne. Yenilerini söylemek için yer açtın meşrebince. İçinde sebebi meçhul bir ağırlık.
Sonbahar geldi. Biçare ruhun sarkıyor duvardaki paslı çividen. Kuşkusuz daha iyi biri olmayı sen de istemiştin. Daha iyi bir şeylerin parçası ya da.
Biliyorsun artık, hayat devam edecek sen de peşinden gideceksin.
Peki daha kaç mevsimi o duvardaki pas lekesini büyüterek geçireceksin?                 
                                             
                                                                                                OT Dergi, Ekim 2017 (56. Sayı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kitap Önerisi

Aylak Adam - Yusuf Atılgan Her şeye ‘’karşı’’ duran, ‘’karşı’’ çıkan, ‘’karşı’’ olan bir adam… Aylak Adam… Bir adı bile yok. ‘’C...